15 Haziran 2014 Pazar

Ulusal Sorun ve İşçi Sınıfı






İşci sınıfının enternasyonalist örgütlenmesi ışığında değerlendirilmesi zorunlu olan "Ulusal Sorun" meselesi hala sosyalistler arasında ciddi fikir ayrılıklarına, bölgesel farklılıklar göz önüne alındığında farklı çözüm yollarının ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Oysa durum bu kadar karmaşık değildir. Ulusal sorun meselesini karmaşıklaştıran asıl durum meselenin, "kapitalist" dünya çizgisinden kopuş, yani işçi sınıfının birleşik çıkarlarının sorunun merkezinden uzaklaştırılması mevzusudur. Ulusal sorunun çözümü ile igili tarihte bir çok siyasetçi, iktisatçı ve bilim insanı araştırmalarda bulunmuştur. Sosyalistlerin ulusal soruna bakış açısını ne yönde şekillendirmesi gerektiği, ulusal sorunun milliyetçiliği körükleyebilecek ayrılıkçı politikalarının nelere sebep olabileceğini, bazı bölgelerde yaşayan gerici güçler ve oluşumların bundan nasıl faydalanabileceğini ve bu tehlikeye karşı işçi sınıfının enternasyonal birliği için ne gibi önlemler alınması gerektiğini gözler önüne seren en önemli kişlier Lenin ve Stalin'dir.

Öncelikle ulusun tarihsel bir kategori değil, belirli bir çağa, kapitalizmin yükseliş çağına ait bir kategori olduğunu bilmemiz gerekir. Feodalizmin ekarte edilmesi ve bunun arkasından yaşanan kapitalizmin hızla gelişme sürecinin, aynı zamanda insanların ulus olarak örgütlenme süreçleri olduğunu unutmamak gerekir. Bu tarihsel süreçte ulusların gelişim süreci feodalizmi geride bırakan burjuva mücadelesinin çıkarları doğrultusunda sınırların oluşmasına dönüşmüştür. Yani ulusların mücadelesi burjuva sınıfların kendi aralarındaki mücadelesi olarak karşımıza çıkmaya ve gelişmeye başlamıştır. İlk aşamasında feodalizmi geride bırakan, sonrasında kapitalizmin her geçen yıl gelişmesiyle işçi sınıfını büyüten burjuvazi bazen proleteryayı da bu ulusal mücadelenin içine çekmeyi başarmış ve o zaman ulusal mücadele sanki tüm halkın mücadelesi ve savaşımı gibi görünmeye başlamıştır. Ama bunun yapay bir görünüşten ibaret olduğu ve gerçekte mücadelenin burjuva güçler arasındaki savaşım olması sorunu ortaya çıkmıştır. Burada kapitalizmin gelişmesi ile ortaya çıkan bu savaşta, işçi sınıfının ulusların birbiri arasındaki mücadelesinde nasıl bir pozisyon alması gerektiği ise sürekli olarak tartışma konusu olmuştur. Burjuva güçler arasındaki bu savaşımda yani ulusların birbirleri arasındaki bu mücadelesinde işçi sınıfının baskı uygulayan uluslara karşı kendi mücadelesinin yanında olması gerekliliği su götürmez bir gerçekliktir. Seyahat özgürlüğü, eğitim ve sağlık hakkının kıstlanması vb durumlar burjuvazinin çıkar savaşımında  burjuvaziyi etkilediği kadar işçi sınıfını da etkilediğinden bu zulme karşı işçi sınıfının da savaşmak zorunda olduğu gerçeği karşımıza çıkıyor. İşte ulusal sorun aslında tam olarak burada kendini merkeze oturtuyor ve durumun çözülemeyecek biçimde karmaşıklaşmasına sebep oluyor.

Burada ulusların birbirlerine uyguladıkları milliyetçi zulüm politikası işçi sınıfı için de çok büyük bir tehlike içermeye başlıyor. Bu milliyetçi zulüm politikası geniş yığınların dikkatini toplumsal sorunlardan , işçi sınıfı ile burjuvazi arasındaki sınıf mücadelesi sorunlarından, ulusal sorunlara yani işçi sınıfı ile burjuvazinin "ortak" sorunlarına çeviriyor. Bu durum uzlaşmaz bu iki sınıfın(burjuvazi ve işçi sınıfı) çıkarlarının aslında ortak olduğu düşüncesinin yayılmasına ve bunun için propoganda yapılmasına ortam hazırlıyor. Sonuç olarak bu işçi sınıfının kendi çıkarlarının karartılması ve fikri köleliklerinin gönüllülüğü için uygun bir zemin hazırlıyor. Bütün ulusların işçi sınıfının birleşmesi önünde kocaman engeller yaratıyor.  Bugün ülkemizde de işçilerin çoğunun fikir olarak gerici burjuva milliyetçilerinin esirliğinde olması da bu sebepten kaynaklanıyor. Bu tehlikeye engel olmak için işçiler her türlü ulusal baskıya ve ulusların birbirlerine karşı kışkırtılması için oynanan milliyetçi oyunlara karşı savaşmak zorundalar. Burada sosyal demokrasiye düşen görev ulusların kendi kaderlerini tayin hakkının tanınmasına karşı çıkmamaktır çünkü millyetçi zulüm politikasına karşı dünya çapında işçi sınıfının çıkarlarını savunabilmek ancak bu şekilde mümkün olmaktadır. Bu konuda sosyalistlerin ulusların kendi kaderlerini tayin hakkını savunurken sağa kayma ve milliyetçi yani ayırlıkçı politikalara karşı da uyanık olması gerekiyor. Sosyalistlerin bir yandan ulusların kendi kaderlerini tayin hakkını savunurken diğer yandan, milliyetçiliği körükleme potansiyeli olan ayrılıklara yani ulusal-kültürel özerkliğe karşı bir ajitasyon politikası içine girmesi gerekiyor. Çünkü bu durum ayrılan ulusun haklarına ters düşmese bile işçi kesiminin ortak(enternasyonal) çıkarlarına ve birlikte hareket etme zorunluluğuna ters düşüyor.

Sonuç olarak ulusal sorunun çözümü için sosyalistlere düşen görev, enternasyonalist görevlerin gereklerinden her geri duruşun, ezilen ulus milliyetçiliğinin güç kazanması için uygun zemin hazırladığını bilmekülkemizde yaşayan bütün farklı milliyetlerin işçilerinin tek ve kolektif bir yapı içinde toplanması ve bunun tek bir parti haline getirilmesi için uğraşmak, bu amacı engelleyecek olan milliyetçi ve ayrılıkçı politikalara karşı durmaktır.  

Sosyalistler bunun haricinde herhangi bir çıkar için çalışma yürütemezler ve yürütmemelidirler.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder