Evet arkadaşlar, savaş kapımızda her ne kadar hayatlarımız normal düzeninde ilerliyormuş gibi görünse de tüm insanlığı hedef alabilecek bir savaşın kıvılcımları giderek büyümekte, bizler bilmiyoruz savaşın nasıl birşey olduğunu sadece kahramanlık hikayeleri dinledik yıllarca, birebir yaşamadık hiçbir zaman savaşı her gün bilgisayarlarımızın başında televizyon karşısında hayaller kurup olana bitene kapattık gözlerimizi ama önümüzdeki süreçte yaşanacaklara kendimizi daha etkili bir şekilde hazırlamamız gerekiyor. Daha güçlü olmalıyız, her zamankinden daha çok ihtiyacamız var güçlü olmaya, Stefan Zweig'ın ikinci dünya savaşı başlamadan önce yaptığı bu tespiti şu anda irdelememiz gerekiyor. Geçmişte olan savaşların gölgesini bugün tepemizde olan savaş başlamadan görmeliyiz. Kendimizi hazırlamalıyız her ihtimale, olacaklara, bizler insanların savaşlardan nasıl etkilendiğini bunun ne kadar facia birşey olduğunu hiçbir zaman hissedemedik, bugün yaşanabilecek bir savaşın yaratacağı psikolojik çöküntü ve fiziksel yıkım her anlamda çok güçlü olacaktır. Her gün oynadığımız bir oyunu oynar gibi, her hafta izlediğimiz bir savaş filmini izlermiş gibi izliyoruz haberleri, sürekli olarak paylaşılan ölüm haberleri, fotoğraflar yavaş yavaş anlamını yitirmeye olayları hızlıca normalleştirmemize ön ayak oluyorlar. Yanıbaşımızda komşumuz Suriye'de yaşananlar, ondan önce diğer orta doğu ülkelerinde kıvılcımı atılan bu savaş, bizi de içine çekmek üzere yavaş yavaş tüm dünya büyük bir savaşın içine sürüklenebilir.
Si vis vitam, para mortem
9 Eylül 2015 Çarşamba
Dünün Dünyası ve Savaşın Bugünü
Evet arkadaşlar, savaş kapımızda her ne kadar hayatlarımız normal düzeninde ilerliyormuş gibi görünse de tüm insanlığı hedef alabilecek bir savaşın kıvılcımları giderek büyümekte, bizler bilmiyoruz savaşın nasıl birşey olduğunu sadece kahramanlık hikayeleri dinledik yıllarca, birebir yaşamadık hiçbir zaman savaşı her gün bilgisayarlarımızın başında televizyon karşısında hayaller kurup olana bitene kapattık gözlerimizi ama önümüzdeki süreçte yaşanacaklara kendimizi daha etkili bir şekilde hazırlamamız gerekiyor. Daha güçlü olmalıyız, her zamankinden daha çok ihtiyacamız var güçlü olmaya, Stefan Zweig'ın ikinci dünya savaşı başlamadan önce yaptığı bu tespiti şu anda irdelememiz gerekiyor. Geçmişte olan savaşların gölgesini bugün tepemizde olan savaş başlamadan görmeliyiz. Kendimizi hazırlamalıyız her ihtimale, olacaklara, bizler insanların savaşlardan nasıl etkilendiğini bunun ne kadar facia birşey olduğunu hiçbir zaman hissedemedik, bugün yaşanabilecek bir savaşın yaratacağı psikolojik çöküntü ve fiziksel yıkım her anlamda çok güçlü olacaktır. Her gün oynadığımız bir oyunu oynar gibi, her hafta izlediğimiz bir savaş filmini izlermiş gibi izliyoruz haberleri, sürekli olarak paylaşılan ölüm haberleri, fotoğraflar yavaş yavaş anlamını yitirmeye olayları hızlıca normalleştirmemize ön ayak oluyorlar. Yanıbaşımızda komşumuz Suriye'de yaşananlar, ondan önce diğer orta doğu ülkelerinde kıvılcımı atılan bu savaş, bizi de içine çekmek üzere yavaş yavaş tüm dünya büyük bir savaşın içine sürüklenebilir.
25 Ocak 2015 Pazar
Katlanılamayan Yalnızlık ve Güçsüzlük
"Henüz sekiz yaşımdayken Lüxemburg parkına oynamaya giderdim. Bir adam vardı. Gelip Auguste-comte sokağı boyunca uzanan parmaklığın karşısındaki kulübenin içine otururdu. Bizi korkutan bu adamın ne sefil hali nede boynunda çıkmış olan ve yakasına değen urdu. Bizi korkutan onun yalnızlığı idi." J. Paul Sartre, Bulantı
Bağımsız ve kuvvetli olma isteği ile, önemsiz ve güçsüz olma duygusu arasında sürekli bocalamak, insanı varoluşunun bunaltısını hissetmeye ve bu durumu içselleştiremediği ölçüde de ızdırap çekmesine yol açıyor.
Karamsarlığımızdan bir umut doğurabilecek miyiz? Bu umudu doğurmanın asıl koşulunun gerçek anlamda "umutsuzluğu içselleştirmek" olduğunu kavradığımızda birbirimize daha sıkı sarılacağız, buna hala inanıyorum.
Bundan birkaç yıl önce varoluşçuluk felsefesiyle yoğun bir şekilde ilgilenmeye başladığım, özellikle Sartre’dan çok fazla etkilendiğim günlerde yazdığım satırları düşündüm:
Varoluşum kendini bulduğunda başladı bu kaygı nöbetleri,
Ölüm çözüm olmadı kaygının çağrısına,
Ve yaşadığım trajedi bağladı beni hayata...
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Nasıl ki dönüyorsa dünya istemeden sıkıştığı bu yalancı zamanın içinde ağır ağır,
Sende sıkılmadan yüreyeceksin onun dağları ovaları üzerinde yavaş yavaş,
Sakin ve karanlık bir gecenin sabahında nasıl doğuyorsa güneş hiç olmadığı kadar sabırsız ve boş yere, sen de ulaşacaksın dünyanın üzerinde dolaşırken güneşin boş çırpınışlarına,
Ve anlayacaksın bir gün herşeyin boşluk olduğunu,
Anlayacaksın boşlukta fazla olanlar yaşayabilirler yalnızca o boşluğu,
Ve o boşluk seni panikletmesin artık,
Fazla olanların arasındaki ahenk söndürsün yanan bu belirsizlik ateşini,
Söndüremese de denesin ve ulaşsın kendi trajedisine,
Ve katlansın daha büyükleri gibi,
Üzerinde durduğunun katlandığı gibi bu boşlukta savrulmaya ve acıya,
Anne ve babanın arzusu gibi yaratsın kendi çocuklarını güneşten kopan parçalardan,
Ve bir daha katsın üzerinde yaşadığı düzeneğe düzen,
Ve sıkılıp, yılmamak için görsün kendi trajedisini, gülsün, ağlasın, ağıtlar yaksın,
Sonra yıkılsın tüm bunlar ,
Ve kalsın geriye boşlukta çalınan bir ezgi!
Dans etsin dolaştığı her yerde güneşle,
Ve ay ışığı söndüğünde açsın perdelerini karanlığa,
Sokulsun uçsuz bucaksız uzayıp giden o fazlalıklar denizine,
Bıraksın kendini hiçliğin içine ve tanısın onu ürkmesin ondan,
Ve titremesin artık o soğuk eller eskisi gibi ona uzanırken,
Usulca uzansın bedeni zamanın içine sıkışmış koca dünyanın küçük tabutuna ve birleşsin onunla...
23 Ocak 2015 Cuma
Birlik Olmanın Zorunluluğu Üzerine: Yeni Sığınaklar Yaratmak
"Mutlak doğrunun büyük akışında, gelişmenin her aşamasındaki tikel bir süreç üzerine olan insan bilgisi, yalnızca bağıntılı (göreli) olarak doğrudur.”
---Mao Zedong
Önümüzde yine bir seçim var. Dünya’ya geldikten ve algılarımız gelişmeye başladığından beri bu zulume maruz kalıyoruz. Büyüdükçe, geliştikçe Mao’nun da söylediği gibi, mutlak doğrunun büyük akışında, gelişmenin her aşamasındaki tikel bir süreç üzerine olan bilgimiz, geçmişte yaşayan insanların yarattıkları tarihin bize gösterdiği gerçeklere bağıntılı(göreli) olarak bize doğru olarak göründüler. Bu doğrulardan yola çıkarak biz de yaratmaya, tarihi kendi pratiğiyle yapan insanlar olmak için çaba göstermeye koyulduk. Kimimiz şuuri, kimimiz gayri şuuri şekilde bu yeni tarihin oluşması sürecine öyle ya da böyle katkıda bulunduk, bulunuyoruz.
Yaşadıkça verdiğimiz kararların, yaptığımız her seçimin, bize geri dönüşümleri olumlu bir şekilde sağlanabildiği ölçüde bizler; nesnel dünyanın yasalarının anlaşılması ve böylece dünyayı açıklayabilecek gücün kazanılmasının tek başına önemli olmadığını, nesnel yasalar üzerine elde edilen bilgileri uygulayarak dünyayı fiilen değiştirmemiz gerektiğini de anladık. Bunu pratiğe dökmek için sanatı, bilimi, siyaseti kullandık.
Bireysel gelişim sürecimiz ile tarihin oluşma süreci arasındaki diyalektik bağı kavrarken bazen sıkıntılar yaşadık. Yaratırken aynı anda nasıl yok ettiğimizi anladık. Birbirimizi suçladık. Bu suçlamaların geçmişten gelen kin ve düşmanlık duyguları ile bağlantılı olduğunu, bu kin ve düşmanlığın kendi özgürlüğümüz karşısında duyduğumuz korku, panik ve endişe dolayısıyla bizi kendine bağladığını görmezden geldik. Kendimizi güvenli ve korunaklı bir sığınağa atmak için uğraştık durduk, herbirimiz farklı yollar denedik, bu yollar geçmişte atalarımızın kurduğu düzenlerden bize kalan kalıntılardır.
Erich Fromm’un tabiriyle, kimilerimiz kendi güçsüzlüğünü ve tabiatının kötülüğünü olduğu gibi kabul etmek, bütün hayatını günahlarının bir kefareti olarak görmek, kendini olabildiğince küçültmek, ve aynı zamanda sürekli bir çaba göstermekle, şüphesini ve endişesini giderebileceğini düşündü. Koşulsuz bir itaat gösterdiği takdirde, Tanrı tarafından sevilebileceğini, hiç değilse Tanrı tarafından kurtarılacaklar arasında yer alabileceğini kendilerine telkin ederek yaşamayı seçti.
İşte bugün, insanın bu seçimi ile 2015 yılında kapitalizmin gelişiminin had safhaya ulaştığı günümüz “modern”, görece özgürlük(bir nevi belirsizlik), çağında yaptığı seçimler arasındaki bağlantıyı düşünmemiz gerekiyor.
Türkiye’de önümüzdeki Haziran ayında genel seçimler yapılacak. Ülkemizde yaşayan insanlar yine bir seçim yapmaya zorlanacaklar, bu seçimi yaparlarken arka planda belirsizlik ve korku onların pratikte aldıkları pozisyonun asıl yönüne belirleyecek, kimileri hali hazırda bulunan yapay ama onlar için daha güvenilir olan Erich Fromm'un bahsettiği sığınağı seçecek. Biz de çıkacağız ve her yıl olduğu gibi yaptıkları seçimlerde irrasyonel olduğunu düşündüğümüz insanlara gerizekalılar, aptallar, bunların hakettiği de bu zaten tarzı yaftalamalarda bulunacağız. Bu tutumun yanlış olduğu aşikar ama bilmek bunun önüne geçmek için yeterli değil. Peki bu durumun üstesinden gelmek için ne yapmalıyız?
Bu kısır döngüyü kırmak sandığımız kadar kolay olmayabilir, o yüzden insanları yaptıkları gerici seçimlerle suçlarken kendimizde nasıl bir sığınağa doğru sürüklendiğimizi anlamak zorundayız, eğer bunu kavrarsak, insanı gerçekten özgürleştirecek ve ilerici olana yönelirken özgürlükten korkmasını engelleyecek içsel dengelerin kurulmasını belki sağlayabiliriz. Bu da temelinde sağlıklı ve doğru olanın teorisi bulunan, büyük ve yeni , sağlam ve kendi içinde dinamizmi yitirmeyecek sığınakların yaratılması ile mümkün, bu yeni sığınakları yaratmak, yani insanların çaresizlikten , panikten ve umutsuzluktan kaçarken sığınacakları yerin yönünü değiştirmek bizim başlıca görevimiz olmalı. Önyargılar ve kinin bizi de içine almaması ve bu sığınakları beraberce yaratmamız çok önemli, o yüzden bu seçimlerde ilerici güçlerin birliği barajları yıkıp yeni sığınaklarımızı kurmamız için olmazsa olmaz bir koşuldur. İlk önce, önyargılarımızı sonra barajları yıkacağız, sonra özgürlüğe giden asıl yolda bizi koruyacak yolunu bilimimizin ve sanatımızın çizdiği yeni ve daha güvenli sığınaklarımızı kuracağız.
UAY
19 Ocak 2015 Pazartesi
Einstein Freud Mektuplaşmalar
Ben barış için mücadele etmek istiyorum. İnsan savaş hizmetini reddetmediği sürece hiçbir şeyin savaşları ortadan kaldırması mümkün olmayacaktır. İnsanın inandığı bir şey, örneğin barış uğruna ölmesi, inanmadığı, örneğin savaş gibi bir şey yüzünden acı çekmesinden daha iyi değil mi?
- Albert Einstein
7 Ocak 2015 Çarşamba
21 Aralık 2014 Pazar
Umutsuzluk ve Ruhsal Sakatlığın Dini
İnsanın bildikleri yanıldığına yetmiyor da nasıl oluyorsa bilemedikleri çığ gibi büyüyüp kusursuz tanrılar yaratmaya yetiyor. Bilememe korkusu en nihayetinde kendini ölememekten korkmak olarak göstermesi gerekirken, yok olmaktan korkmak olarak gösteriyor. Vicdanların yarattığı cennetlerde adalet dağıtılmaya devam ederken, dünyada zulüm bilemedikleri için kendini tanrının veya cennetin(adaletin) askeri sananlar tarafindan devam ettiriliyor.
Bu bilememek o kadar yüceltiliyor ki artık bir süre sonra yanıldıklarına yetiyor ve onlara asıl gerçeği, ölümü ölenlerden başka hiçkimsenin bilemeyeceği gerçeğini , unutarak yaşamaları için güç veriyor.
Acılar, iç sıkıntısı ve güçsüzlük, inkarın ve kendini kandırmanın getirdiği bir yanılsama olarak, kaybolup gidiyor.
30 Ağustos 2014 Cumartesi
210814-03:22
Aşk, sevgi, kıskançlık, kin, nefret ve mutluluk duyacağım sonra yine içim sıkılacak ve eleştirel düşüncenin nesnesi olarak isyana dalacağım, beni bu belirsizliğin içinde özgür ama çaresizce dolaştıran, beni bu özgürlük zindanına atan boşluğa lanet okuyacağım...
UAY
29 Ağustos 2014 Cuma
Sosyalist Literatür- E-Kitap Arşivi
Wikisosyalizm
Wikisosyalizm, sanal dünyanın yeni ve ilk sosyalist kütüphanesi olması dolayısıyla önemli bir girişim. Sosyalizm ve özellikle Türkiye'de "Sol"un anlatılması ve bilgilerin derli toplu bir biçimde sunulabilmesi açısından dikkat çekici. Direkt olarak sosyalizm odaklı bir ansiklopedi olması ve bu konuda özgün bir içerik ve kaynak havuzu yaratmaya çalışılıyor olması girişimin önemini artırıyor.
Wikisosyalizm' de oluşturulan maddelerde aynen normal Türkçe Vikipedi'de olduğu gibi aynı viki standartları ve şartları baz alınarak kontrol ediliyor, tek farkı marksist bakış açısının tarafı olması ve bu ölçüde ansiklopedinin daha spesifik bir hale bürünmesi. Kaynak kullanımı vs gibi konularda Vikipedi'deki hassasiyet burada da yöneticiler tarafından özellikle vurgulanıyor.
Dayanışmayla büyütülmeyi ve paylaşılmayı bekliyor, WikiSosyalizm...
15 Haziran 2014 Pazar
Ulusal Sorun ve İşçi Sınıfı
İşci sınıfının enternasyonalist örgütlenmesi ışığında değerlendirilmesi zorunlu olan "Ulusal Sorun" meselesi hala sosyalistler arasında ciddi fikir ayrılıklarına, bölgesel farklılıklar göz önüne alındığında farklı çözüm yollarının ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Oysa durum bu kadar karmaşık değildir. Ulusal sorun meselesini karmaşıklaştıran asıl durum meselenin, "kapitalist" dünya çizgisinden kopuş, yani işçi sınıfının birleşik çıkarlarının sorunun merkezinden uzaklaştırılması mevzusudur. Ulusal sorunun çözümü ile igili tarihte bir çok siyasetçi, iktisatçı ve bilim insanı araştırmalarda bulunmuştur. Sosyalistlerin ulusal soruna bakış açısını ne yönde şekillendirmesi gerektiği, ulusal sorunun milliyetçiliği körükleyebilecek ayrılıkçı politikalarının nelere sebep olabileceğini, bazı bölgelerde yaşayan gerici güçler ve oluşumların bundan nasıl faydalanabileceğini ve bu tehlikeye karşı işçi sınıfının enternasyonal birliği için ne gibi önlemler alınması gerektiğini gözler önüne seren en önemli kişlier Lenin ve Stalin'dir.
1 Nisan 2014 Salı
Sabahattin Ali Anısına: 2 Nisan 1948
Doğum: 25 Şubat 1907
Öldürülmeden kısa bir süre önce de ne kadar naif bir şekilde aktarmış içinde bulunduğu/muz durumu:
"Çalmadan, çırpmadan bize ekmeğimizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamak istemek bu kadar güç, bu kadar mihnetli, hatta bu kadar tehlikeli mi olmalı idi"...
Yine katledilmeden önce kendisi aktarmıştır adeta olacakları:
“Herif, bütün ünlü edebiyatçıları, düşün adamlarını, şairleri, romancıları yakalayınca bir gece henüz istila edilmemiş bir ülkenin sınırına götürüyor ve orda ya sırtına ya kafasına bir ya da bir kaç kurşun atarak onu orada bırakıyor. Sonra, ölü orda başkalarınca bulunuyor ve gazetelere haber olarak ‘filan, falan şair ya da düşünür kaçarken sınırda görülerek vurulmuştur."
Ölüm: 2 Nisan 1948: Devlet tarafından Katledildi...
SEVGİYLE VE SAYGIYLA....
20 Mart 2014 Perşembe
Twitter Sansürünü Aşmak- TORPROJECT- Android Cep Telefonları
Fakat daha sert önlemlerin alınmasından sonra bu yollar işe yaramayabilir. Şimdi size Twitter'a Android kullanan cep telefonlarınızdan en güvenli şekilde nasıl bağlanabilirsiniz, bunu anlatacağım.
İlk olarak Google Play Store'dan aşağıda gördüğünüz uygulamayı indirin...
Daha sonra İndirdiğiniz uygulamayı çalıştırın, karşınıza aşağıdaki gibi bir ekran gelecek. Ekranın ortasında gördüğünüz büyük tuşa basılı tutun ve sarı olmasını bekleyin, program ayarları tamamlandığında tuş yeşile dönecek ve işlem tamam!
SANSÜR SUÇTUR! HALKTAN GERÇEKLERİ GİZLEMEK SUÇTUR! BOYUN EĞMEYİN!