"Ben savaşın ne demek olduğunu
biliyordum. Dopdolu ve ışıl ışıl dükkanlara bakarken (1. Dünya
savaşı)1918'lerin manzarası canlandı gözlerimin önünde; içinde
hiçbir şey kalmayan bomboş dükkanlar adeta gözlerini kocaman
açmış bir şekilde bakardı insanların yüzüne. Gıda maddeleri
satan dükkanların önündeki uzun sıralarda bekleşen üzgün
kadınları, yas içindeki anneleri, yaralıları, sakatları, o
dönemin tüm o korkunç dehşeti adeta birer hayalet gibi bu öğlen
ışığında gündüz düşü gibi gözlerimin önüne geliyordu.
Yorgun ve bitkin, yırtık pırtık üniformalar içinde cepheden
dönen yaşlı askerlerimizi anımsadım. Küt küt çarpan yüreğimle
geçmiş savaşı da, bugün başlayan ve korkunç çehresini henüz
bakışlarından saklayan savaşı(2. Dünya savaşı) da hissediyordum. Şunu da iyi biliyordum: Geçmişteki
her şey yok olmuştu. Tüm başarılar yerle bir edilmişti.
Vatanımız olarak gördüğümüz yaşamımızı adadığımız
Avrupa kendi hayatımızdan daha çok zarar görmüştü. Yeni
birşeyler, yeni bir dönem başlıyordu. Ancak o döneme ulaşmak
için birçok cehennemi ve arafı geçmek gerekiyordu.
Güneş bütün gücüyle ışıldıyordu.
Eve dönerken birden kendi gölgemi fark ettiğim gibi şimdiki
savaşın ardında önceki savaşın gölgesini gördüm. Geçen
zaman içinde bir daha hiç peşimi bırakmayan bu gölge gece gündüz
demeden düşüncelerimin üzerine düştü; kim bilir belki de o
karanlık çizgileri bu kitabın kimi sayfalarına da düşmüştür.
Fakat sonuç olarak her gölge, ışığın bir çocuğudur ve sadece
aydınlığı ve karanlığı, savaşı ve barışı, yükselişi ve
çöküşü gören kişi hayatı gerçekten yaşamış sayılır."
Böyle diyordu Stefan Zweig "Dünün Dünyası adlı kitabında, bütün idealleri ve değerleriyle huzur dolu bir yaşamdan çöküşe doğru sürüklenen Avrupa'nın bu haline tanıklık eden bir yazardı Stefan Zweig.
Güvenli yaşamlarımızın bir anda nasıl savaşa, faşizme ve sürgün yaşamlarına dönüşebileceiğini anlatan bu kitabı okumamız gereken bir zaman.
Evet arkadaşlar, savaş kapımızda her ne kadar hayatlarımız normal düzeninde ilerliyormuş gibi görünse de tüm insanlığı hedef alabilecek bir savaşın kıvılcımları giderek büyümekte, bizler bilmiyoruz savaşın nasıl birşey olduğunu sadece kahramanlık hikayeleri dinledik yıllarca, birebir yaşamadık hiçbir zaman savaşı her gün bilgisayarlarımızın başında televizyon karşısında hayaller kurup olana bitene kapattık gözlerimizi ama önümüzdeki süreçte yaşanacaklara kendimizi daha etkili bir şekilde hazırlamamız gerekiyor. Daha güçlü olmalıyız, her zamankinden daha çok ihtiyacamız var güçlü olmaya, Stefan Zweig'ın ikinci dünya savaşı başlamadan önce yaptığı bu tespiti şu anda irdelememiz gerekiyor. Geçmişte olan savaşların gölgesini bugün tepemizde olan savaş başlamadan görmeliyiz. Kendimizi hazırlamalıyız her ihtimale, olacaklara, bizler insanların savaşlardan nasıl etkilendiğini bunun ne kadar facia birşey olduğunu hiçbir zaman hissedemedik, bugün yaşanabilecek bir savaşın yaratacağı psikolojik çöküntü her anlamda çok güçlü olacaktır. Her gün oynadığımız bir oyunu oynar gibi, her hafta izlediğimiz bir savaş filmini izlermiş gibi izliyoruz haberleri, yanıbaşımızda komşumuz Suriye'de yaşananlar, ondan önce diğer orta doğu ülkelerinde kıvılcımı atılan bu savaş, bizi de içine çekmek üzere yavaş yavaş tüm dünya büyük bir savaşın içine sürüklenecektir.
Çok geç olmadan, daha duyarlı ve savaş karşıtı duruşumuzu etkin bir şekilde göstermemiz gereken bir zaman elimizde bir çok imkan var. Daha dün Suriye'den atılan bir top mermisi Urfa'ya isabet etti. Suriye'nin içinde bulunduğu durumu bir çocuğunoyun oynarken, hayal ederken gözün önüne getirmeye çalıştığı düş dünyası gibi, biz de gözlerimizin önüne getirip yaşamaya çalışmalıyız, empati kurmaya çalışmalıyız, fevri davranmamalıyız, gerçek suçluların şu an kardeşimiz gibi görünenlerin olduğunu bizi ilk fırsatta satacaklarını unutmamalıyız, bir hiç uğruna Amerikan Emperyalizminin yerini sağlamlaştırmak için savaşa girmemeliyiz, bugüne kadar arka planda kalanları daha da arka plana itmek için daha fazla sömürmek için başlatılmaya çalışılan bu savaşın oyuncağı olmamalıyız, görmediğimiz yerlerde yaşananan savaşların, dökülen kanların, açlıktan ölen çocukların katili olmaya razı olmamalıyız. Bunca insanı bir hiç uğruna, biribirine düşürecek faşistlerin , sağda solda Milliyetçilik nağraları atıp savaş çığırtkanlığına başlayacak olanların etkisine kapılmamalıyız. Bir taraf tutmak zorunda kalmaya bizi zorlayacaklardır. Yaşamak zorunda olduğumuz için yaşadığımız gerçeğini unutmamalıyız, kardeşce sürecek olan bir yaşama olan inancımızı hiç bir zaman kaybetmemeliyiz, hiçbirşey yapamıyorsak da en azından gelecekte yaşanabilecek olan olası bir felakete hazırlıklı olmak için geçmişte yaşananlar aracılığıyla olabildiğince empati kurmalıyız psikolojilerimizi sağlamlaştırmalıyız... Okumalıyız... Yalnız olmadığımızı birbirimize söylemeliyiz, hala "Umut"olduğunu ve o umudun bir gün yeşereceğine gönülden inanmalıyız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder