14 Ocak 2011 Cuma

Astronomi Rehberi: 2.Bölüm , Konu: Işık ve Dalga boyları

Coğrafi koordinatlar ile ilgili ilköğretim bilgilerimize şöyle bir göz attıktan sonra şimdi, artık konuyu hayatı algılama biçimimizi şekillendiren, zaman kavramına bir anlam yüklememize sebep olan ışık kavramına getirebiliriz.

İlk olarak, ışığın doğrusal dalgalar halinde yayılan elektromanyetik dalgalar olduğunu söylemek yanlış olmaz. Işığı ışık yapanın, elektro manyetik dalgalar olduğunu ışığın tanımını yaparken görüyoruz. Peki, elektromanyetik dalga nedir? Elektromanyetik dalga uzayda veya maddesel bir ortamda yayılan ve salınım yapan, elektrik alan ile manyetik alanın beraber oluşturduğu kabul edilen dalgalardır. Elektromanyetik dalga kavramını anlamak hayatımız için çok önemli çünkü şu anda yaşadığımız hayat içerisinde kullandığımız her teknolojik aletin alt yapısını, çalışma prensibini elektromanyetik dalga kavramı ile açıklıyoruz. Günümüzde herkesin, radyo dalgaları ya da kızıl ötesi ışınlar gibi kavramları duyduğu olmuştur. Ama bunların çevremizi görmemizi sağlayan ışıkla aynı türden şeyler olduğunu çok fazla kişi bilmez. Şimdi bu ışınımlar neden farklı farklı isimler alıyor, hepsi aynıysa hepsini neden tek bir kavram ile genelleştirmiyoruz gibi soruların cevabını vermek gerekiyor. Bu sorunun cevabını ışınım türlerinin nasıl keşfedildiğinden başlayıp, bir kaç genel bigiyle bulmaya çalışalım.

Keşfedilen ilk görünmez ışınım, 1800 yılında William Herschel tarafından rastlantıyla bulunan kızılötesi ışınımdır. Herschel, güneş ışığını bir prizmadan geçirerek tayf renkleri olarak adlandırılan kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi, lacivert ve mor renkleri incelerken çok ilginç bir şeyle karşılaşır. Her rengin sıcaklığını ayrı ayrı termometreyle ölçerken, kırmızı rengin ötesinde termometrenin yükseldiğini görür. Bu şekilde yayılan ısının da kırmızı ışık gibi bir ışık türü olduğunu, ama insan gözüyle görülmediğini istemeden de olsa göstermiş olur. Bir şeyleri keşfetmenin tesadüfi zincirleme olaylar doğrultusunda oluştuğu ve bunun muhteşemliğine başka bir yazım da değinmek isterim. Şimdi konumuza dönelim; William bu keşfine kızılötesi ışınım adını verir. Bu keşiften sonra tayfın diğer ucunda yer alan ve morötesi ışık olarak adlandırılan, görünmez ışık da fotoğraf kartı üzerindeki etkisi sayesinde keşfedilir. Şimdi karşımızda yeni bir kavram var,dalga boyları; görünür tayfı oluşturan farklı renkleri birbirlerinden ayırmak için dalga boylarını kullanıyoruz. Mesela kırmızı ışığın dalga boyu, mor ışığın dalga boyunun iki katıdır. Mor ötesinin de ötesine geçen daha kısa dalga boylarına sahip x ışınları ve maddeden geçme özelliği ile tanınan gamma ışınları yer alır. Kızılötesinin de ötesinde ise uzun dalga boylarına sahip mikro dalgalar sonra da radyo dalgaları yer alır. Bir ışık parçacığına verilen adın foton olduğunu biliyoruz. İşte fotonun taşıdığı enerji ışığın frekansıyla doğru orantılı olduğundan, dalga boylarının dizilişi de foton başına düşen enerjinin arttığı bir dizilim gösterir. Bu da kızılötesinden X ışınlarına doğru ilerledikçe, gittikçe daha sıcak olgulara baktığımız anlamı taşır. Gökbilimciler bu dalga boyu bantlarının tümünü kullanır, ama bunlardan bazılarını kullanabilmemiz için teleskoplarımızı atmosfer dışına doğru bir yolculuğa göndermemiz gerekir. Radyo dalgalarını ölçmemiz için ise radyo yayıncıları ile bir anlaşma yapmamız da yarar var çünkü zaten çok zayıf olan evrendeki ışınım kaynaklarının radyo frekansları ile karışmaması için, radyocuları bazı dalga boylarında yayın yapmamaları için ikna etmemiz gerekir. Mesela bu son örnek komik ama beni nedense çok duygulandırıyor.( Her insan biraz delidir.)

Özet olarak elektro manyetik tayfın dalga boylarının, rastgele bir biçimde dalga boyu bantlarına bölündüğünü söyleyebiliriz. Ana dalga boyu bantları, dalga boyu uzunluklarına göre büyükten küçüğe doğru şöyle sıralanır: Radyo-Mikrodalgalar- milimitre altı- uzak kızılötesi- yakın kızılötesi- görünür dalgalar(optik; işte tam da burada bu yazıyı okumayı başarıyorsunuz.)- morötesi- yumuşak x ışınları- sert x ışınları- gamma ışınları.

Astronomi rehberinde bu konuya değinmemin sebebi astronomiye olan ilginin sadece kafayı gökyüzünü kaldırıp, tarihsel ve mitolojik olaylar doğrultusunda isimlendirilen yıldızların adlarını ezberlemekten ibaret olmadığını göstermekti. Gökyüzüne bakıpta yıldızları gören bir insan, gördüklerinden etkilenmiyorsa bu onun sadece gördüğünü sandığı şeylerden etkilendiği anlamına gelir. Aslında görmenin, algının, algılamanın, sinirlenmenin, üzülmenin, hayata dair herşeyin ve en başta birbirimizi anlamanın, savaşmamanın yolu bu olguları beynimizde anlamlandırmaktan geçiyor. Fiziğe, hayata, insanlığa dair nice olgunun kafanızda mantıklı bir anlam taşıyan bir bütün haline geldiğini düşünüyorsanız, Kurt Adamın var olup olmadığına dair araştırmalara başlayabilirsiniz... Belli mi olur, belki onu bulursunuz...

devam edecek...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder