24 Şubat 2012 Cuma

Oscar 2012- The Artist vs Hugo


Lars Von Trier

Bu sene Oscar ödülleri hakkında yazmayı düşünmüyordum, çünkü her sene yaptığı gibi tam anlamıyla asıl hak eden isim yine Oscar törenlerinde yerini alamadı. Kimden bahsettiğim çok açık tabi ki Lars Von Trier. Geçen sene İnception filmi ile Christopher Nolan a yapılan haksızlık, bu senede bence yılın en iyi filmi olan Melankoli ye yapıldı. Bu fime bir tek Amerikalı film eleştirmenleri hak ettiği değeri vererek yılın en iyi filmi seçtiler. En azından en iyi film dalında aday gösterilmesini beklediğim Melankoli' nin neden aday gösterilmediğini olayları takip eden herkesin çok iyi bildiğini biliyorum. Bu seneki iki aday çok güçlü olmasa bu olaya verilecek tepki daha büyük olurdu diye düşünüyorum. Cannes film festivalinde en iyi film adayı gösterilen Melancholie, Lars Von Trier in basın toplantısında “I understand Hitler” demesiyle tam bir skandala dönüşmüştü. Lars Von Trier in ne kadar manyak bir ruh haline sahip olduğunu ve filmlerininde bu ruh halinden beslendiğini düşünemeyenler, bu açıklamadan sonra kendisinin törene katılamayacağını belirtmişlerdi. Şu anda Lars Von Trier in film yapabilecek gücü kendinde bulması bile bizim için bir lütuf. Bu olaydan sonra da film yarışmaya devam etmiş, Lars ise orayı terk etmişti. Oscar ödüllerinde yahudi lobisinin güçlülüğü ve ısrarları Melankoli filminin yarışın tamamen dışında kalmasını sağladı. Ama yine de beni bu sene yazmaya teşvik eden filmler yok değil, bu sene ki yarışta iki film ön plana çıkıyor bunlardan birisi Hugo(11 dalda aday), blog da daha önce bu filmin incelemesini yazmıştım, aday gösterileceğini yüzde yüz tahmin ediyordum, hatta bu film oscarı kesin alır diyordum, fakat Michel Hazanavicius diye bir adam çıktı ve sinema tarihini öyle bir salladı ki bu bu yazıyı yazmaya beni teşvik eden en önemli sebeplerden biri olmayı başardı. Berenice Bejo ve Jean Dujardin'in inanılmaz performansları herkesi büyüledi. The Artist filminden bahsediyorum The artist filmi de bu sene Oscar a on dalda aday gösterildi. Oscar yarışının bu iki film arasında geçeceğini herkes çok iyi biliyor. Hugo ve The Artist filmleri sinema tarihine iki farklı açıdan yaklaşan ama aynı kapıya çıkan iki film olarak gözümüze çarpıyor. Hangisi alırsa alsın üzülmem, ikiside muhteşemdi gerçekten. Hugo bir kitap uyarlaması, Hugo da usta yönetmen Martin Scorsese in 3 boyutlu ilk filmi özelliğini taşıyor ama film sinema tarihine özellikle Georges Melies'in hayatına ışık tutuyor ve zaman kavramını müthiş bir incelikle işliyor. The Artist de ise yine bir sinema tarihi özlemi ve saygı duruşu var. Fakat son teknolojiyi kullanmak yerine burada tam tersi tercih edilmiş, sessiz bir film The Artist ve aslında bize birşeyleri anlatmanın ve birbirimizi anlamamızın çok da zor olmadığını gösteriyor ve yine aynı zamanda sinema tarihinin büyük ustalarına müthiş bir başyapıt adanıyor adeta. Bu iki film arasındaki yarış, sinema tarihine bakışları açısından çok anlamlı bir hale geliyor. Belki de uzun yıllardır bu kadar anlamlı ve hoş duygularla bir Oscar töreni izlememiştik. Yine çok iyi çok güçlü filmler Oscar a aday olsa da bu iki film yanında onların pek fazla şanslı olduğunu söylemek zor.



















En iyi film adaylarının sayısı bu sene dokuz olarak belirlendi. Bu sene ki bütün adaylara burayı tıklayarak göz atabilirsiniz. Bu sene geçen seneki gibi bütün filmleri sinemada izleme şansını elde edemedik birazdan George Clooney'in oynadığı çok övülen The Descendants' a gidicem bakalım, Oscardan önce izleyeceğimiz bu son aday nasılmış? Geçen sene Oscar a aday filmleri şu anda askerden olan Çağatay kardeşimle izlemiştik harikaydı gerçekten, Black Swan dan çıkışımızı hatırlıyorum, bu yazıyı yazmamın asıl sebebi olan yine askerde olan Tuğrul kardeşim ile de bugün konuştum o da geçen sene yazdığın gibi yaz dedi bana, bu yazıyı da yazmama sebep olan kendisidir. Bu yazıyı şu anda askerde olan bu iki kardeşime adıyorum o zaman, gelin artık...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder